29 Ağustos 2009 Cumartesi

Abraham Lincoln'ün Hayat Hikayesi 2

Birinci Yazının Devamı...
Birinci Yazıyı Okumak İçin Buraya Tıklayın

Genç Lincoln 20 yaiına geldiğinde çok ağır işlerde, feriboltarda düşük ücretle çalışmaya başlamıştır. Çalışırken ilk defa insanların zincirlere vurulup satıldığını görür, siyah insanların hayvan muamelesi ve türlü türlü işkencelere maruz kalması Lincoln'ü çok üzüyordu. Etrafına bunun doğru olmadığını anlatmış. Bunu duyan gemi sahipleri Lincoln'ü işten çıkarttılar.

Sonra güç bela bir bakkalda iş bulmuştu. Müşterilere çok saygılı davranırdı. Onların hakkına riayet ederdi. Bir gün müşteriye eksik malzeme verdiğini anlayınca 5 kilometre yol giderek müşteriye eksik kalan malını vermişti. Lincoln sonraki dönemlerde Newsalem kentinden Springfield kentine taşındı. Çok sıkıntı yaşamasına rağmen dürüstlüğü elden bırakmamıştır. Abraham Lincoln bir arkadaşının kızıyla tanışıp evlendi. Ailesini rahat ettirmek için sürekli çalışıp durdu. Bu arada bir oğlu oldu, fakat onu kaybetti. Derin düşüncelere daldı, kederlendi. Eşi bu dönemde yardımına koştu, teselli buldular.

Abraham'ın sürekli kongre seçimlerine, eyalet seçimlerine, senato seçimlerine katılmasının sebebi ülkedeki adaletsizliklerdi. Bir defasında kongre üyeliğine seçildi. Kölelik Washington Hükümeti sınırları içerisinde kaldırıldı. Fakat güneyde hala insanlara zulum devam ediyordu; Zenciler katlediliyordu, evleri yakılıyordu, zincirlerde sürükleniyorlardı. Zavallı zencilere yapmadıklarını bırakmadılar. O sırada Türkler dünyanın 4/3'ne adalet serpiştiriyordu. Afrika da Osmanlı'nın adaletinin altındaydı, ama zulumle değil, şefkatle, bollukla, bereketle...

Abraham Lincoln, "İnsanlara adaletle davranmayı Türklerden öğrenmeliyiz." demiştir.

Abraham New York'a davet edilir. Konferans salonunu dolduran dinleyiciler, saçma sapan hikayeler dinleyeceğini düşünüyorlardı, ancak Abraham'ı kölelik tarihine girişi, ülkenin sorunlarına sunduğu çözüm ve yapılması gerekenleri anlatan öyle bir konuşma yapmıştır ki, kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Dinleyiciler Lincoln'ü ayakta alkışladılar. New York'ta çıkan bir haber başlığında: "Şimdiye kadar New York dinleyicilerinin hiç kimse bu kadar etki bırakmamıştı."

Konferansları başka şehirde de devam etti. Bu arada da Cumhurbaşkanlığına aday gösterildi. Anca bir sorun vardı. Lincoln seçilmesi halinde ülkede kargaşa yaratabilirdi. Çünkü köleliğe sert bir şekilde karşıydı. Oysa köleliğin devamından yana olan güney cephesi hükümetleri vardı. Onların hepsi merkezi Washinton hükümetine bağlıydı.
Lincoln tekrar cumhurbaşkanı oldu.

Nihayet Lincoln başkan seçilir. Bu dürüst adam ülkenin tam olarak ne durumda olduğunun farkındaydı. Güneyliler Washington hükümetine savaş açarlar. Savaş bütün şiddetiyle başlar. Abraham Lincoln uyumadan, yemeden, içmeden gece gündüz savaşı idare ediyordu. Lincoln bir taraftan için için üzülüyordu. Savaş tam dört yıl sürdü. Güney orduları teslim oldu ve savaş bitti.
Abraham Lincoln savaş sırasında halkla birlikte savaşın bitimini kutlamak için büyük bir tiyatro salonunu açar, halkla içiçe olmak için içeri girer. Yerine oturur. Yerine oturduktan sonra arkadan sinsice yaklaşan biri bir el ateş edip Lincoln kaçar. Tüm müdahelelere rağmen kurtarılamaz. Tüm halk, özellikle itilip kakılan, insan muamelesi görmeyen zenciler, genci yaşlısı herkes bu adamın arkasından ağladı.

25 Ağustos 2009 Salı

Abraham Lincoln'ün Hayat Hikayesi 1


Yoksul aileden dünyaya geldi.

Anne babası okuma yazma bilmezdi

10 yaşında annesini kaybetti.

Tarlada ırgatlık yaptı.

Bakkalda çıraklık yaptı

21 yaşında işini kaybetti.

Bocalama dönemi başladı. 24 yaşında tekrar işini kaybetti.

25 yaşında dört çocuğundan üçünü kaybetti.

27 yaşında ruhsal bunalıma girdi.

34 yaşında kongre seçimlerini kaybetti.

36 yaşında kongre seçimlerini yine kaybetti.

38 yaşında eyalet seçimini kaybetti.

49 yaşında tekrar senato seçimlerini kaybetti.

52 yaşında Amerika Birleşik Devletleri başkanı oldu.



Abraham Lincoln, "Köleliği Kaldıran Adam" olarak tarihe geçti.

1809'da Kentucky'de doğdu. Yoksul bir aileye mensuptu. İki odadan oluşan, yerleri topraktan, olduğu için, pencereleri naylon ve bez parçalarıyla örtülü bir evde yaşadı. Okula gidecek kadar durumları iyi değildi. Ama toplam 1 yıl okula gidebildi. Evdeki kömürlerle evdeki tahtalara yazı yazarak öğrenmeye çalışıyordu.



Küçük Lincoln henüz 10 yaşında annesini kaybedince hüngür hüngür ağlamıştı. Hele bir müddet sonra kız kardeşi de ölünce tutunacak dalı kalmamıştı. Onu artık yeni, farklı bir hayat bekliyordu. Bir müddet sonra babası üç çocuklu bir dul kadınla evlendi.



Abraham Lincoln'ün kitaplara karşı müthiş bir tutkusu vardı. Geceleri mum ve alev ışığında kitap okuyordu. Kitaplar için, "Benim biricik dostlarım" diyordu. Geçmişte yaşamış iyi ve başarılı insanların hayat hikayelerini çok okuyordu. Sıkıntılı günlerinde onun için hayat suyu olmuştur. Hatta George Washington'un hayatını anlatan kitap onda yeni bir coşku uyandırdı. Adalet, insan haklarına önem verdiği için hukuk kitapları da okuyordu.



Değişik konulardan haberdar olmak için mahkeme duruşmalarına seyirci olarak katılmıştır. Bir gün mahkemede avukat, müvekkilini çok güzel bir şekilde savunur ve gerçekten de adam masumdur, hapisten kurtulur. Lincoln avukatı tebrik etmek ister, elini uzatır, ne yazık ki avukat karşısındaki basit, fakir görünümlü adama, aşağılayıcı bir tavırla bakar, elini bile sıkmaz.



BİRİNCİ YAZININ SONU

21 Ağustos 2009 Cuma

Alfred Nobel Nasıl Başardı?




Vasiyeti: "Bütün sermayemin insanlığın hayrına kullanılmasını istiyorum. İşletmelerimizin her yıl getireceği gelir, aynı ay içinde insanlığa en çok yardımı dokunan kimselere verilecektir. Bu gelir beşe bölünecek. Bir payı fizik alanında en önemli buluşu yapana, bir payı tıpta ya da fizyolijide en önemli çalışmayı bitirene, bir payı edebiyat çalışmalarında en önemli eseri bitirene, bir payı da uluslar arası barış ve huzur adına konferanslar ve toplantılar düzenlemek için çalışan kişiye verilecektir."

Dünyada hiç kimse bilim adamına onun kadar değer vermedi. "Ruhsuz gaddar" dedikleri adam ortaya en büyük ödül koydu, sırf bilim ve barış adına.

Alfred Nobel 1833'de Stackholm'da doğdu. Fakir bir ailenin çocuğuydu. Dört kardeştiler. Biri bir yerde, diğeri başka yerdeydi. Baba İmanuel Nobel, ekmek parası için Rusya'nın Petersburg şehrine gittiğinde karısını ve çocuklarını geride bırakmıştı. Anca 5 yıl sonra ailesini yanına almıştır. Fakat işleride hep iflas eden baba dikiş tutturamayacağını anlayınca memleketine geri dönmüşlerdir.

Burada Alfred kimya üzerinde ciddi ciddi çalışmalar yapmaya başlamıştır. Baba da aileyi geçindirmek için didinirken bir türlü işleri yolunda gitmeyince, Alfred evdeki labaratuvarda çok sıkı çalışmaya başlamıştır.

Alfred Nobel özellikle patlayıcılar üzerinde çalışmıştır. Kömür ve diğer kıymetli madenlerin çıkarılmasında, tünellerin açılmasından köprülerin, tarım alanına kadar insanlığı büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştır. 1865'te dinamiti bularak insanlığı büyük zahmetten kurtarmıştır.

Alfred Nobel zamanın en büyük patlayıcısını bulmuştu. Dinamiti bulduğu için eleştiri oklarını üzerine çekti. Ama o nereden bilebilirdi ki kötü niyetli de kullanılacağını... O zamanın şartlarında sert kayalar ve cisimlerin parçalanması gerektiğinden büyük emekler harcanıyordu. Nobel'de bu soruna çare buldu.

Zaten o tarihten sonra köprü, tünel ve inşaat sektörlerinde insanlığın lehine gelişmeler oldu.

Garip bir adamdı Alfred Nobel. Onun için "asık suratlı", "gaddar", "duygusuz" diyenler oldu. Ölmeden önce bütün servetini bilim ödüllerine bağışladığında aynı insanlar arkasından, "deli, enayi" dediler. Tıpkı bizdeki "namuslu namussuz" tiplemesi gibi...

Bazen insanları anlamak mümkün değil. Alfred Nobel kararını verip, bütün servetini ödül uğruna bağışladığında, "Ne yapıyorsun sen, bari bir kımını ver" diyenlere hiç aldırış etmedi, hatta tersledi. İsveç kralı bile bu fedakar adama kafadan çatlak olduğunu söyleyecek kadar kafadan çatlaktı. Kral, "Bu ödül saplantısını kafasına manyak sekreteri Kinsky soktu" deyip adamcağızın vasiyetini kanun yoluyla bozdurma için Alfred'in yeğeni Emanuel'i Rusya'dan çağırttı. Ancak Emanuel, "Amcam çok güzel vasiyette bulunmuş, tartışılacak bir şey yok" diyecerek Alfred Nobel gibi bir adamın yeğenine yakışır bir şekilde tavır sergiler. Böylece Nobel ödüllerinin yolunu açmıştır.

Nobel ödülünü kazananlara 1 milyon dolar yanında bir de diploma ve altın madalya veriliyor. İlk Nobel ödülünü 100 yıl önce "X" ışınını bulan Wilhelm Röntgen kazanmıştır.
Peki sizin aklınıza bu adamın servetinin tümünü her yıl böyle bir ödüle neden ayırdığını biliyor muydunuz?

O zamana kadar dünyanın en güçlü patlayıcısı dinamiti bulan Alfred Nobel, bir gün gazetede bir haber okudu. Ölen kardeşini kendisine benzetenler gazete başlıklarına "Ölüm taciri öldü" diye başlık atmışlardı. Oysa ölen Alfred değil Ludurig'di. Bu haber onun çok zoruna gitmişti, öldükten sonra ölüm taciri olarak anılacaktır. Bu kabul edilemezdi. Bu yüzden tüm servetini ve servetinden sağlayacağı gelirlerini bilime ve barışa adadı.

Alfred Nobel, bir müddet sonra yani 1896'da yalnız yaşadığı Sen Remo'daki evinde vefat etti. Fakat adı hep anıldı ve anılacak.

Yazan: Adem Göksugüzel

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Beyazıt Öztürk'ün Kısa Hikayesi...

Bugün kanalları gezerken Beyazıt Öztürk'ün röportajını gördüm, merak ettim ve dinlemeye başladım. Hayat hikayesi çok hoşuma gitti.

'' İş hayatına 14 yıl önce özel radyoların birinde DJ olarak başlamış, fakat öyle konuşan DJ’lerden değil, sadece cd’leri değiştirip şarkı çaldırtıyormuş. Sonra bir gün hadi konuş biraz demişler ve oda konuşarak başlamış programa ve kendisi o günden sonra çok beğenilmiş ve İstanbul’dan teklif gelmiş. İlk beyaz Show deneyimini o zamanlar yapmış. Fakat çok heyecanlı olduğu için bir buçuk saat tek başına konuştuktan sonra konuklarını davet etmek aklına gelmiş. (O kadar ne konuştuğunu çok merak ettim :) '' Konuklardan biriside Okan Bayülgen

Fakat en çok Beyazıt Öztürk’ün şu sözü dikkatimi çekti ''Ben hayatta hiç büyük düşünmedim, hep küçük düşündüm, bir şeyleri yapmamaya çalışmama rağmen hep bir şeyler oluyor ''

Fakat şunu unutuyor, büyük hedefler her zaman küçük adımlarla başlar. :)


Tabii bu başarısında, en büyük pay babasının memur olması evlerinde sürekli kitap okunması olmuş. Annesi, babası kitaplara, tarihe çok ilgili bireyler olduğu için kültürlü bir aileden olması onun gelişiminde çok katkı sağlamıştır. Babasının işi dolayısıyla sürekli gezmişler. Bir çok insanla tanışıp, onlardan çok önemli deneyimler elde etmiş. Ve şu anda dünya onu ‘Beyaz Show’'u ile marka olarak tanınıyor...



11 Ağustos 2009 Salı

Her Zaman Bir Gül Yaprağına Yer Var

GÜL YAPRAĞI

Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.



8 Ağustos 2009 Cumartesi

Bir Babanın Oğluna Verdiği Ders!!!

Rasim , bir akşam okuldan döndüğü vakit, kendi ismine gelmiş bir zarf buldu. İçinde çiçekli bir kağıt üstüne, şu satırlar yazılıydı;

''Rasim bey, ben sizi uzaktan uzağa seven bir genç kızım. Çok güzel olduğumu korkmadan söyleyebilirm. dünyadaki en büyük emelim sizin tarafınızdan sevilmek ve sizin karınız olmaktır.

Fakat yaşlarımız küçük olduğundan dolayı bir kaç sene beklemek gerekecek. Şimdilik kendimi size tanıtmayacağım. Mektuplarınızı ...... edresine taahhütlü olarak yollayınız.
Benim çok mutaassıp bir beybabam vardır ki, çok az sayıda sokağa çıkmama müsade eder. Bunula birlikte belki bir gün ayak üstü görüşebiliriz. Kendimi şimdiden sevgilininz ve nişanlınız saydığım için siznle görüşmeyi fena ve ayıp bir şey saymıyorum. Evde yanlızlıktan canım çok sıkılyor. Mektup larınız benim için bir teselli olacaktır. '' On altı yaşına gelmiş her çocuk gibi, Rasim için de hayatta sevilip sevilmekten daha önemli birşey yoktu. Bu mektubu Bu mektubu okur okumaz yüreğine bir ateş düştü. Tanımadığı bu kızı deli gibi sevmeye başladı. O gece sinemaya gidecekti, vazgeçti, erkenden odasına çekilerek bu genç kıza uzun bir mektup yazdı.

Mektubu posta kutusuna bıraktığı zaman bir den kendini on yaş büyümüş gibi hissetti.
İsminin Bedia olduğunu söyleyen genç kız, Rasimi'in mektuplarına düzenli olarak cevap veriyor, eğer bir iki gün geciktirecek olursa kıyametleri koparıyordu.
''Sizi ne kadar sevdiğini ve sizin mektuplarınızdan başka tesellisi olmadığını söyleyen bir zavallı kızın gözlerini yolarda bırakmak doğru olur mu? Hem mektuplarınızı çok kısa yazıyorsunuz. Bir irca daha: mektuplarınızı biraz daha okunaklı yazar mısınız?''

Genç okullu, akşamalrı erkenden odasına kapanıyor, sevgilisine kendisini beğendirmek için saatlerce müsveddeler yaparak, kitaplar gibi uzun mektuplar yazıyordu. Bedia aynı zamanda meraklı bir kızdı. Bazen şöyle sorular sorduğu oluyordu.

''Evlendiğimiz zaman balayına acaba italya'ya mı gidelim, isveç'e mi? Bu iki memleket acaba nasıldır? Halkı nasıl yaşar, ne iş görür? Oralara gitmek için nerelrden geçmemiz gerekir?'' yahut da '' Sen Abdül halk Hamit Beyi'n Eşber'ini ojudun mu?Nerelerini en çok beğendiysen yaz da ben de okuyayım...

Genç okulu, nişanlısına karşı küçük düşmemk için, coğrafya ve edebiyat kitaplarını karıştırıyor, omum istediği bilgiyi toplamak için günlerce çalışıyordu. Bedia bir mektubunda ona şöyle darıldı: ''Sizinle muhakkak görüşmeğe karar vermiştim. Dün okul dönüşünde yolunuzu bekledim. Fakat hiç bir genç kızın sevgilisi lduğunu anlamamışsınız, çok fena giğinmiştiniz. Üstünüz başınız, ayakkabınız çamur içindeydi. Çocuk gibi arkadaşlarınızla mı boğuştunuz acaba? Bunu görünce sizi mahçup etmekten korktuğum için yanınıza gelemedim.''

Rasim fena halde utandı ve üzüldü. O gün den sonra üstüne başına dikkat ve özenle giğinmeye başladı. Bedia bir kere de onun okuldan çıkar çıkmaz eve gitmesinden, geceye kadar sokakta dolaşmasından şikayet etmişti. Acaba evde onun için ağlarken, o başka kızların peşindemi geziyordu? Rasim dünyada Bedia'sından başka hiç bir kızı sevmeyeceğini yeminlerle yazdı ve sokakta dolaşmaya, tesadüf ettiği kızlara göz ucuyla bile bakmaya cesaret edemez oldu. Bir akşam, Rasimi'in annesi Nedime hanım kocası Ahmet beyi matemli bir çehrey ile karşıladı, ağlamaklı bir tavırla ''Ah bey, başımıza gelenleri sorma. oğlumuza Bedia diye bir kız musallat olmuş. Bugün Rasim'in odasını düzeltirken mektuplarını buldum. Evladımız elden gidiyor. Bir çare bulç '' Ahmet bey kıs kıs gülüyordu. :) sesini alçaltarak:

'' Korkma Hanım,'' dedi, ''oğlana aşk mektuplarını yazan kız benim! Oğlandaki haylazlık artıkça artıyordu. Ne okuldaki öğretmenler, ne ben, bütün gayretimize rağmen, ona doğru dürüst yazmayı bile öğretemiyorduk. Nihayet düşüne düşüne bu çareyi buldum.
Rasim'in kıza yazdığı mektuplar sayesinde yeni yazıyı mutlaka öğreneceğinden ve bu sene sınıfı geçeceğinden eminim. Doğrusunu istersen, bende eski yazıyı bir zamanlar sana mektup yazarken öğrenmiştim''

REŞAT NURİ GÜNTEKİN

2 Ağustos 2009 Pazar

Çüzüm Önerisi

Yabir yol bul, yabir yol aç, ya da yoldan çekil.(konfüçyus)